Radyo yayıncılığına dair fikirlerini konu eden sektörün genç ismi Gökçe Özcan, geçmişten günümüze kadar ki gelişmeleri kaleme alarak, radyo programlarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu!
İşte Gökçe Özcan’ın Yeni Yazısı!
Radyo yayıncılığını epeydir gözlemliyor ve çeşitli yayınları takip ederek kafamda konumlandırıyorum. Son dönemde bazı şeyler dikkatimi çekti ve bir şeyler yazma gereksinimi duydum. Geçmişten günümüze o kadar çok şey değişti ve insan ilişkileri o kadar farklılaştı ki… Gelin o değişiklikleri biraz daha yakından inceleyelim…
İnsan hayatında hep eskiye dair bir şeyler özler. Bende bu özlemi baskın bir şekilde yaşayanlardanım. Eskiler diyorum ne güzeldi. Eskiden olan şeyler ve yine eskiden olmayan şeyler. Şimdi o olmayan şeyler bir marifetmişçesine göz önüne konulur oldu. Bazen bu değeri sosyal ağ ortamlarının yitirdiğini düşünüyorum. Eminim çoğunuz da benim gibi düşünüyordur. Eskiden, öyle cep telefonlarında yılan oyunlarının olduğu dönemlerde, 1 SMS 2 kontör iken birbirimiz için daha değerliydik sanki. Telefonda paketler yokken para giderken, kıyardık paraya arardık birbirimizi. Esasen çoğumuzun telefonu bile yoktu. Bir evde bir telefondu. Jetonumuz vardı, kartımız vardı. “Umarım evdedir, açar.” düşüncesi vardı. Şimdi iletişimin en basit olduğu şu zamanlar artık fazla hal hatır sormaz olduk. Bedavaya gelince kıymeti kalmadı sanki. Ya Facebook’tan, Twitter’dan, Instagram’dan an olarak görüyoruz ya da sormaya gerek duymuyoruz.
Mesela eskiden radyocu ve dinleyici ilişkisi çok pasifti. Yani sesini duyardın, programını kaçırmazdın. Adını bilirdin ama kimdir, nedir, necidir bilmezdin. O da seni bilmezdi zaten. Merak ederdi belki de kimler dinler beni diye. Bence o bilinmezlik yılları daha güzeldi. Yayınlar daha doluydu. Bakıyorum şimdi çoğu programcı açıyor bir etiket, yorum yaz okuyayım havasında. Benim etiketim gündem olsun, senin adın radyodan duyulsun!
Geçtiğimiz aylarda bir kaç radyo programına denk geldim, kahvaltı önerileri konu alınmış, neler yiyelim tarzında… Yayın tam olarak şöyle; eveeeettt Ayşe yorum yapmış ve demiş ki bizler kahvaltıda melemeni tercih ediyoruz, Ali demiş ki patates kızartması… mmmm hmmm eemmm (bu esnada sayfayı kaydırıyor besbelli) yine devam ediyor okumaya araya bir şarkı, bir reklam giriyor. Birkaç saatlik yayını var hadi reklam ve şarkıyı düş, 40 dakika en az konuşmuştur o mikrofona. 40 dakika boyunca dinleyici yorumuyla kahvaltıda ne yenilmesi gerektiğini dinledik ve buna radyo yayını diyebiliyoruz ne acı ki! Oysa eskiden böyle miydi? Ne kadar dolu bir program vardı radyolarda. Televizyonu kapatırdın da radyonu açardın. Konu yetişmezdi ve sonraki güne kalırdı. Yayınlar dolu dolu geçerdi. Kaliteli programlar ve sektörde usta isimler de var elbette, onları tenzih ederim… O isimler sektörün kalesi olarak yeni yetişen gençlere deneyimlerini usta – çırak ilişkisiyle aktarmaya devam ediyor…
Radyo tutkunu dinleyiciler, radyoyu şarkı dinlemek için dinlemiyor. Evet, belki yüzde 10’luk bir kesimi buraya dahil edebiliriz. Lakin geneli radyocu dinliyor. Evvela şu an yığınla reklamsız ve yayıncısız müzik dinleyebileceğin bir sürü platform mevcut. Yani konu şuraya geliyor: “hiçbir dinleyici kahvaltı önerilerini say diye bir radyo programı dinlemez.” Bu açıdan özgünlük önemlidir. Dinleyici içinde kendinden bir şeyler bulduğu programı dinler.
Her insanın kendi kariyerinde zirveye çıktığı, kendini tam anlamıyla tatmin hissettiği bir seviye var. Zamanında o da çıktı o seviyeye. Belki de o seviyeye çıktığı için bu yaptığı muhabbetlerin içi bu denli boşaldı, yani daha sıkıcı noktalara temas etmeye başladı. İnsanların seni sevmeye başladığı zamandaki gibi kalırsan o zirveyi daima korursun. Herkes beni seviyor, herkes beni dinliyor edasına kapılırsan egoist olursun. Egoistleştikçe de sana verilen değerler günden güne düşüşe geçer. ‘Şımardı’ diye yankılanır adın aralarında. Zamanla herkesten uzaklaştığını ya da insanların senden uzaklaştığını ve diğer isimleri daha yakın takibe aldığını fark edersen eğer sebebi şu ki senin içini boşalttığın o güzel muhabbeti başkaları doldurmaya başladı. Yarın bir gün belki o da aynısını yapacak. O da muhabbetin içini boşaltacak. Çünkü o da zirveyi yaşıyor, oldukça tatmin. Değişmeye çoktan yüz tutmuş bile…
Bir insanı her daim başarılı kılan şey karakterinden asla ödün vermemesidir. Şöhrete bu denli kapılmamak lazım, çünkü kalıcı bir şey değil. Bu ülkeden kimler geldi geçti, zirveyi de çukuru da iyi gördü. Gün gelir o şöhret basamaklardan birden yuvarlanıverir insan. Gün gelir yanındayım diyenler yok olur, anlayamazsın. Herkes iyi günün dostu. Fakat o değeri hiç yitirmezsen, şöhretinden önce kim varsa o hala yanında olur. Demem o ki kim olursan ol hiçbir zaman değerini yitirme!