Daha önce Joy FM, Koton Radyo, Pal FM gibi radyolarda çalışan deneyimli radyo programcısı İlkim Kocamaz, ilk yazısında sektörün çeşitli sorunlarına değinerek radyoya emek veren genç arkadaşlara tavsiyelerde bulundu!
İşte İlkim Kocamaz’ın İlk Yazısı!
Bugüne kadar ağırlıklı olarak medya sektöründe çalıştım. Ama farklı sektörlerden insanlarla bir araya geldiğim zamanlar oldu. Tekstilden bilişime, PR’dan, reklam ve sosyal medya ajanslarına kadar… Her sektörün sorunları olduğu gibi, bizde de yolunda gitmeyen konular var. Ama tüm bu sorunların temeli ne derseniz, liyakat derim. Hani bir kızılderili atasözü vardır: “Bir çocuğu eğitmeye, büyükannesinden başlamak gerekir.” Sorunumuz şu ki; ‘Radyoculuğun kaderini değiştirmek için işe torunlardan başlamak gerekiyor’ 🙂
Terfisi olmayan iş olur mu?
İş yaptığım diğer sektörlerde en garipsediğim durum: Terfi. Radyoculuğa gönül veriyorsanız, düşünebildiğiniz en iyi terfi, yıl sonunda zam umudu ve belki daha iyi bir yayın saati. Kurumsal bir yerde çalışıyorsanız, şansınız var. Transfer mi? Geçen günlerde sevgili Umut Kuzkaya ve Serdar Gökalp’in Alem FM’e transfer olduklarını öğrendiğimde içimi bir mutluluk kapladı. Aklımdan geçen ilk şey, “Radyoda hala transfer yapılıyor mu?” oldu. Zira, “Hani ay herkese gülümserken” aldığımız haberlerdi bunlar; O günlerde yayınınızı dinleyip beğenen ve sizinle çalışmak isteyen rakip radyoların yayın yönetmenlerine ,“İsterim ama benim tazminatım yanar, karşılayın, geleyim” diye kendi teklifinizi sunabilirken… Hemen hemen birkaç ayda bir, transferler olurdu radyo piyasasında. Hatta toplu transferleri bile gördü bu gözler… Sezen Aksu’nun şarkısındaki gibi, “Eskidendi, çok eskiden…” .
“O günler, şimdi yabancı gibiler…”
Özel radyoları, otomasyon öncesi ve sonrası diye ikiye ayırmak gerekiyor bu noktada… Bir milat noktası ise Power. 90’lı yıllardakinin yarısı kadar kadrolar bile bugün fazla bulunuyor. “Konuşmadan da oluyormuş işte!” diyenler, yalnızca erkeklerden oluşan bir radyo dünyası hayal edenler… Geldiğimiz noktada, dışarıda kalanlar, içeridekilere şükür sebebi olarak sunuluyor. Henüz yolun başındakiler ise yıllarca üç kuruş yol parası bile almadan yayın yapmaya razı oluyor.
Yolun ortasına atlamadıkça kimse sizi yola almıyor, yola çıktıktan sonra ise makası değiştirmek imkansız.
Ben şanslıydım; 19 yılın 5.yılından itibaren müzik direktörlüğü ve yayın yönetmenliği yapıyorum. Başka bir sektörde çalışsam, ilk yıl yardımcı uzman, 2.yıl uzman, 4. yıl yönetici, 6 yıl içinde de müdür olurdum: Derken koordinatör ve belki, sektörüne bağlı olarak CEO’luktan emekli olabilirdim. Ama radyo dünyasında işler böyle yürümüyor. Bugün, genç yayıncı arkadaşlarımın, yılların deneyimine sahip olmalarına rağmen yerelden kurumsal bir radyoya geçebilme çabalarını üzüntüyle izliyorum. Ya da benden kıdemli arkadaşlarımın, yöneticilik birikimlerine rağmen, sadece sektörden kopmamak, birkaç saatliğine mikrofon önünde olabilmek için verdikleri savaşı…
Profesyonellik, yöneticinde değil sende başlar!
“Pekala doktor, hiç mi ümit yok?” Hayır, tabii ki var: Susmayan radyodan ümit kesilmez!
Sen yolun başında sayılırsın. Sen geleceksin. Çok sevdiğin radyo için, bugünkü gibi bir gelecek mi hayal ediyorsun? Öyleyse donanımını artırarak çık yola. Etrafındaki her konuyla ilgili ol. Reklamlar ne zorluklarla alınıyor, öğren. Radyonun idari tarafında kararlar nasıl veriliyor, bak. Yaratıcı düşün: Para ya da şöhret odaklı düşünerek illa ki şovmen olmaya odaklanma, şovun iyiyse olursun zaten. Değilse, öğrenmen çok sürmez, o yüzden esnek ol: Radyo sadece Drive Time’dan, Drive Time ise sadece şovdan ibaret değil. Radyoyu daha çok bir şarkı gibi düşün: Bir enstrüman gibi ol ki, ortaya çıkan müzik ahenkli olsun. Yeri geldiğinde orkestra şefi bile olabilirsin, kendine yatırım yaparsan… Geleceğe hazırlan. Dijital gelişmeleri takip et, lütfen lisan öğren. Ama önce Türkçeye hakim ol (Bunu belki üç kez yazmalıydım!). Avrupa ve Amerika’daki radyo dünyasına uzak olma. Evrensel bir kültürdür radyo… Bir iletişim profesyoneli olacaksan, bu dünyayı enine boyuna araştır. Eksik olduğun bir konuda eleştiri aldığında “Bana çok mesaj geliyor ama” deme. Önce dinle, sonra konuş. Dinliyormuş gibi yapıp söyleyeceklerini tasarlama. Dinle ve sorgula. İyi, kötü, ne duyuyor, ne yaşıyorsan bir ders çıkar. “İyiyim ya ben!” hiç deme, egonun tavan yaptığı bu iş hepimizin gözünü kör ediyor zaman zaman… Evet, belki köşebaşlarındaki isimlerin birçoğundan iyisindir düşündüğün gibi… Ama sen onların jenerasyonu kadar şanslı olmayacaksın. Kimse yanlışını söylemeyecek, doğruya yönlendirmek için uğraşmayacak. Kendi yolunu kendin bulacaksın. Tırnaklarınla kazıya kazıya yeniden var edeceksin bu sektörü… İki kişinin yan yana yürüyemediği dar bir yola dönen bu radyo koridorlarını belki de sıfırdan inşa edeceksin. Yapılan yanlışları görerek büyüyecek, olgunlaşacak ve benzerlerini yapmayacaksın. Kısaca, donanımlı, bilgili, tevazu sahibi ama özgüvenli bir yayıncı olmalısın. Yani, kendine güven ve bunun için haklı nedenlerin olsun!
Bir hayat gerçeği şu ki, şikayet ettiğin insanları değil, kendini değiştirebilirsin ancak… Senin zamanın var.
Geleceği değiştirmeye kendini değiştirerek başla!